Bir Cumartesi Sabahı

Erken kalkmaya alışığım. Erken kalkmış oyalanıyordum.

Güneşli bir sabahın erken saatleri ne kadar güzeldir bilirsiniz, yeniden doğmak gibi bir his verir insana. Böyle bir günde erken gelen bir telefon hayır olabilir miydi?

-Hocam ben sizin yıllar önce ameliyat ettiğiniz bir hastanızım, adım Vural. Biz sizi hiç unutmadık. Sizi erken aramamızın nedeni;  sizi kahvaltıya çağırmak istiyoruz, bahçeli bir evimiz var Kazan’da.

Normalde hep bir planımız olur hafta sonları ama yoktu o gün.

Her ne kadar sesi güven verici de olsa, yalan değil insanın aklına her şey geliyor. Tedirginiz.

Bizi sıcak karşıladılar, sofradayız ama yine de tedirginiz.

Taa ki Vural’ın eşi Meliha hanımefendi  ‘ Hocam hatırlıyor musunuz? Ben Güven hastanesinde ameliyata giderken asansörde ağrıdan bağırarak inliyordum, bu nedenle hemşire hanım bana kızmıştı’ Sizde ona ‘sen onun ne acılar çektiğini biliyor musun da kızıyorsun’ diyerek tepki verip kızmıştınız. Sonra da ‘hepsi geçecek sen merak etme demiştiniz. Bunu hiç unutamam’  deyince hayal meyal hatırladım, yıllar yıllar önceydi.

Unutmamışlar, unutulmamışım.

Tedirginliğimin yerini hoş, samimi bir hava aldı, artık lokmalar daha rahat gidiyordu boğazımdan.

Ne melemendi o, gerçekten süper olmuştu. Meliha hanımın ellerine sağlık. Sabah bahçeden toplanmıştı domates, biber taze, taze.

Bahçede semaver çayımızı içerken Vural Bey anlattıkça anlatıyor, o anlattıkça biz gülmekten kırılıyoruz;

Önce Keçiören’de bir yere gittim.

-Neyin var?

-Belimdeki ağrıdan duramıyorum.

Adam ellerine eldiveni geçirdi, krem sıktı ‘şaaap’ diye belime vurdu öyle bir canımı acıttı ki eski ağrımı unuttum. Az sonra iyi gibi geldi, çıktım oradan. Sonra tekrar ağrımaya başlayınca yoldan geri dönüp geldim. Ağrımın geçmediğini söyledim. Yarın yeniden gelmem gerektiğini söylediler. Ertesi gün yine şiddetli ağrılarım var yeniden gittim, yine 100 TL verdim. Ertesi gün bir 100 TL daha.

Yok, yook, yoook ağrım geçmiyor.

Daha sonra balıkçıya gittim. Hale gidip falan dükkandan 8-10 tane alabalık almamı söyledi. Gittim buldum o dükkânı, alabalıkları getirdim. Bende sandım o dükkânın balıkları şifalıdır, sonradan anladım dükkânla aralarında paslaşma varmış. Balığı vurdular sırtıma. Ağustos ayında kokudan bizim eve kimse giremiyor. Kaşıntıdan öleceğim ama kaşıyamıyorum da. Balığı açtılar 3 gün sonra bir rahatladım bir rahatladım ki. İyileştim ya sözde ‘hadi koş’ diyorlar, hatta ‘rampada koş’ diyorlar. Ben balıktan kurtuldum diye rahatlamıştım oysa. ‘Acıyor’ diyorum ‘canım acıyor’ diyorum.

Bir krem sürdüler yakıyor kudurtuyor adamı. Ağrım geçmiyor………

Haymanaya sevk ettiler beni. Oraya gittim. Allah rahmet etsin Erbakan hocayı iyileştirmiş gibi unvanlar söylüyorlar. Bir kuyruk var upuzun, eline filmini alan gelmiş. Elimde filmlerle gitmiştim bende. Önüne bilgisayar koymuş. Otur dediler oturdum. Yanındaki adam ile odadan çıkan kişinin arkasından konuşuyorlar ‘ya adam mahvolmuş, g..zekalı adam bu zamana kadar nerdeymiş neyse ki bize geldi de zorda olsa düzeldi’.

‘Neyin var’ dedi, ‘belim ağrıyor, bacağımı atamıyorum’ dedim. Yandaki adama reçetemi yazdırdı; kına, lokum, bal, yağ. Nerden alacağımı tarif ettiler dükkân oğlunun muş. 300-500TL muayeneye para verdikten sonra gittim eczane denilen dükkana, orda da 200 TL aldılar, nasıl kullanacağımı sorduğumda birde dayılık yapıp fırçaladılar beni ‘Ya sen g..zekalımısın anlamıyon mu? Anlatıyoz ya işte’ ikinciyi soramadım da artık. Aldık ilaçları geldik. Kınayı yaktık sardık belimize.

Dönemiyorum yatakta.

Bu nasıl kasıntı…..

Her tarafım kıpkırmızı oldu.

Etraf vıcık vıcık kına………..

Duş aldığımda banyonun gideri tıkandı. Kilolarca kına..

………

Etraf vıcık vıcık ballı yağ……….

………

Troid kontrolüne gittim ……..hastanesine. Doktor benim eğik bükük duruşumu görünce;

  • Dik dursana ne oluyo sana?
  • Belim bacağım ağrıyor
  • Tedavi görmüyor musun?
  • Görüyorum
  • Ne kullanıyorsun?
  • Kına, bal………

Doktor kocaman kitabı kaldırıp masaya vurup ‘ne diyorsun sen ya, kafayı mı yedin, biz bu kitapları boşuna mı okuyoruz.. git şurdan g…zekalı’ diyerek kovdu bizi.

Her yerde tepiliyoruz, kınacıya gidiyorum ‘g..zekalı’, doktora geliyorum ‘g..zekalı’ (gülerek anlatıyor).

…………

Olmam da olmam ameliyat.

Gittim Başkent üniversitesine ‘ameliyat’ dediler.

Nereye gittiysem amaliyat dediler ama korkuyorum.

İrşadi hoca’yı bulsak olacam da, ona da Güven hastanesinden ‘öldü’ dediler.

Olmam da olmaaaaaaaam…….

………

İnternetten kızım bulmuş, bana sevinçle geldi. Gözlerim parladı. İnternette ki resmine bakıyorum eşimi yıllar önce ameliyat eden hocanın bir tek gözleri tanıdık geliyor. Hoca Keçiören eğitim araştırma hastanesindeymiş.

Ertesi gün gittim o hastaneye, kapıda duran sekretere ‘bu hoca güven hastanesinden gelen hoca mı?’ diye soruyorum. Sekreter kız ‘yok’ diyor, ‘bilmiyorum’ diyor, içeriye giremiyorum. Sıra çok. Ağabeyim ‘falan milletvekilinin akrabalarıyız, görüşmemiz gerek’ diye ayak yapınca sekreter kız hemen beni içeriye aldı (her zaman geçerli bir yöntemdir…..). Görünce hemen tanıdım ama kilo almıştı (yok canım..), eskiden fitti yani (şimdi neyimi beğenmedin Vurallll).

İrşadi Hoca da ameliyat demişti.

….

Meliha hanım da yıllar önce;

. Taa Ağrı Patnos’a gidip beline 10-15 kilo zift bağlatmış, kaşınmasına rağmen kaşınamamış ve kaşınamadığı halde o ziftin açtığı yaraların izleri hala vücudunda duruyor.

. Beline bağlanan balıkların kokusuna komşular iki vantilatör çalışmasına rağmen odaya girememiş,  odaya giren sivrisineklerle yatakta yatarak mücadele etmişti.

. Bacaklarından ters çevrilip asılarak çekilmişti

. İki kişinin beline oturup dört kişiyle de el ve ayaklarından çekilmişti

. Ve en sonunda Beypazarı’nda palaskayla beli çekilerek iki ay yatalak kalmıştı.

İrşadi hocaya ameliyat olan bir yakınının tavsiyesiyle gittik.

Etraftan korkutuyorlardı ‘ameliyat olan kalkamıyor, aman ameliyat olma’.

‘Zaten kalkamıyor’ dedim.

Bacağı kangrene gitmek üzereyken hocaya ameliyatı yaptırttık. Meliha hanım ameliyattan sonraki gün yürüyerek taburcu olmuştu.

İrşadi hocayı bulunca korku kalmadı bende, hemen ameliyata ikna olmuştum.

İrşadi hocayı bulamasaydım futbol hayatım bitmişti zaten.

……

Evet keyifli bir gündü, kahvaltı diye gitmiştik, sohbet, sohbet, akşamı etmiştik.

Bir de mangal Oooohhhh.

Şimdi Vural ‘o ağacın meyvelerini gel kendi ellerinle topla’, ‘kimseye el sürdürmüyorum gel’ diye, ‘domatesler oldu gel’ diye davet eder.

Bazen de ‘biz geliyoruz’ diye gideriz.

Gidemezsek, toplar getirir bahçedeki biberleri.

Her şeyden önemlisi arkamdan dua edenler var.

Nermin abla çorba sözünü unutma.

Yerimi biliyorsun.

Sağlıklı günler

Op. Dr. İrşadi Demirci

Beyin, Omurilik ve Sinir cerrahisi uzmanı

Basında İrşadi Demirci

Bel Fıtığım Var

Yazıyı Oku

Basında Röportaj

Videoyu İzle

Röportaj

Yazıyı Oku

Bir Cumartesi Sabahı

Yazıyı Oku

Belçika

Yazıyı Oku

Copyright by kapalibelameliyati.com. Tüm Hakları Saklıdır Türkiye Dünya Medya